Suriyelileri Kovun Ey Türkler!

27 يوليو 2019آخر تحديث :
سكان إسطنبول في شارع الإستقلال
سكان إسطنبول في شارع الإستقلال

Suriyelileri Kovun Ey Türkler!

Ahmad Al Nasser – Levant News Gazetesi-23.07.2019 – https://soo.gd/rAzc

Önümüzdeki Ağustos ayında Suriye’de yaşanan kimyasal katliamın altıncı seneyi devriyesine girerken,  benim de Türkiye’de bulunuşumun üzerinden tam altı yıl geçmiş olacak.

Yüzlerce sığınmacıyla birlikte Tel Abyad sınır kapısından Suriye- Türkiye sınırını geçtim. Akşam saatlerinde Urfa’ya geldim. Geceyi “Halil İbrahim” makamının merkezinde yer alan su göletinin yakınında geçirdim. Burası ki,  hiçbir ziyaretçi ve ahalinin dokunmadan “kutsal” saydıkları farklı yaş ve büyüklükte binlerce balığın binlerce yıl yaşadığı mekandır. Burası ki, Hz. İbrahim’i yakmaya çalışan Nemru’dun ateşinin sönüp barış ve esenliğe döndüğü mekandır. Burada insanlar balıklara dokunmadan seyrediyor, onlara yem veriyor ve hatıra resmi çektirip ayrılıyor.

Sabahleyin beni misafir edecek arkadaşımla buluşmak üzere Mersin’e hareket ettim. İlk günlerimi arkadaşımın yanında geçirdim. Yıkım sahneleri, bomba  sesleri altında ve kronik uykusuzluk ortamında kaybetmiş olduğu kilolarımı yavaş yavaş geri almaya başladım. 

Arkadaşımla vedalaşıp yüzümü dünyanın başkenti; kıtaların buluşma noktası; minarelerin, güvenliğin ve umutların şehri İstanbul’da doğru çevirdim.

2013 Eylül ayının başlarında İstanbul’a geldiğim günden bu saate kadar,  bir an bile çalışmaktan geri durmadım. Okullarda dersler verdim, gazete yazıları yazdım.  Burada evlendim ve çocuğum oldu. Dört kez evimi değiştirdim, ev eşyalarımı taşımdım. Kiramı ve ev masraflarımı karşılamak için yoğun gece gündüz çalıştım. Hiçbir zaman her hangi bir Suriye yardım kuruluşundan veya Türk Vakfı’ndan yardım talep etmedim. Avrupa Komiserliği’nin Suriyeli mültecilere para tahsis etmiş olmasına rağmen Türk Kızılay Kartı’na kayıt olmayı kabul etmedim.  

İhtiyacım olan mutfak eşyalarını, kendimin ve çocuklarımın kıyafetlerini ve tüm ihtiyaçlarımızı kendi alın terimle kazandığım paralarla aldım. Bir iğneyi bile kimseden istemedim. Çocuklarımın rızkını temin etmek için elimden gelen her şeyi yaptım.

Bir gün olsun ücretsiz  otobüse binmedim. Dil öğrenmek için ücretsiz bir dil kursuna kayıt gitmedim. Yasalar ve Türk toplumunun geleneklerine bağlı kaldım. İnsanların hassasiyetlerini göz önünde bulundurdum. Komşularımın rahatsız olmasından korktuğum için çocuklarımı erken uykuya zorladım.  Arapçaya karşı Türklerin hassasiyetini körüklememek için televizyonun sesini sürekli kıstım. Bundan dolayı her defasında eşimin gücenmelerine katlandım.

Metro, otobüs ve marketlerde iken Türkler arasında kendi dilimle konuşmamak için bana telefon açan arkadaşlarımın yüzüne telefonu kapadım.  Zorunlu durumlarda yanımda oturanlar, kendi dilinin dışındaki yazıları görmesin diye telefon ekranımı gizleyerek “Whatsapp”ta mesajlar yazdım.

Ev kiralarımı ay sonu gelmeden ödedim. Faturalar henüz  gelmeden önce peşin olarak ev sahibine ödedim, mahsuplaşmayı daha sonraya yaptım.

قوائم شهداء جناق قلعة في مقبرة شهداء أدرنة كابي وقد كتب فيها أسماء شهداء من سوريا
قوائم شهداء جناق قلعة في مقبرة شهداء أدرنة كابي وقد كتب فيها أسماء شهداء من سوريا

Türk Lirası, ani değer kaybına maruz kalınca,  gazete yazılarımdan elde ettiğim tüm birikimim olan 350 Doları Türk parasına çevirtip kampanyaya destek oldum.

Kulaklarında renkli küpeleri bulunan aşılı sokak kedi ve köpeklerine yiyecek verirken Türkleri taklit ettim. Çocuğumun bu hayvanlarla oynamasını söyledim. Bunu da tavşanın bakışlarından bile korkan hanımının engellemesine ve küçükken bu hayvanların ısırmasına maruz kalan birisi olarak yaptım.

Komşu çocuklarının sokakta bisiklete binen çocuğumu bisikletinden  indirerek kendilerinin binmesini seyrettim. Çocuğumun bana üzüntülü bir şekilde baktığında gözyaşlarını silerek kendisine: Önemli değil yavrucuğum, onlar “arkadaş” diye teselli ettim. Türkiye’de çocukların sokakta öğrendiği ilk kelime “arkadaş” oluyor. Çocuğum ne zaman binanın önüne çıksa onları adlarıyla değil, “arkadaş” diye çağırıyor, bisikletine onları bindiriyor ve bunu seyrediyordu. 

Geçen senelerde derslerine girdiğim Suriyeli öğrencilere, derslerin bir bölümünde Türk toplumuyla nasıl kucaklaşacaklarını, nasıl entegre olacaklarını, dillerini nasıl öğreneceklerini ve birlikte nasıl yaşayacaklarını öğretiyordum.  

Geçen yıl, liselerin birinde Türk öğrencilerine Arapçanın temel prensiplerini öğrettim. Pazartesi günleri Türk öğrenci ve öğretmenlerle birlikte bayrak merasiminde birlikte durdum, İstiklal marşını birlikte söyledim.  Geç kaldığım günlerde ise, nerde İstiklal marşının okunduğunu duysam saygı duruşuna geçtim.

Burada gerek Suriyeli ve gerekse Türk öğrencilere eğitim verirken ne kadar maaş aldığıma ilişkin merakınızı da gidermek isterim. Aldığımız bu tutar, Türk hükümeti tarafından değil,   Birleşmiş Milletlerin UNICEF örgütü tarafından verilen ufak bir tutardır. Aylık kira bedelini ve bazı faturaları zoraki ödemeye yetecek kadardır. 

Altı yıl boyunca Türkiye’yi, Türkleri ve bazen de Türk hükümetini savunmamın sonucu olarak Avrupa ülkelerine mülteci olarak giden birçok arkadaşımı kaybettim. Türkleri övücü birçok makale, insani ve siyasi öyküler yazdım. 

Altı yıl boyunca, Kanada ve Almanya’ya iltica etmeyi reddettim.  2014 yılında Kanada’nın başvurumu kabul etmesine rağmen buraya gitmeyi reddettim. Almanya’ya,  kurumların özel davetiyle gitme imkanım olmasına rağmen İstanbul’da kalmayı tercih ettim.

Bütün bunlardan sonra diyorlar ki, Suriyeliler Türkiye’ye muhtaçtır, Türklerin sırtından geçiniyorlar,  Türkiye’nin yasalarına ve geleneklerine saygı duymuyor. Bu şekilde diyerek onları kovmayı, (kendi ülkelerine)  tekrar göndermeyi istiyorlar. Bu ülke ki, 400 yıl boyunca etle tırnak gibi birbirine geçmiş, birlikte yaşamış; ülke topraklarının savunulması için Yunanistan, Kırım ve Birinci Dünya savaşlarında birlikte savaşmışlar. Gelibolu-  Çanakkale savaşlarında şehit olanların isimlerine bakıldığında zaten bu çok kolay görülür. Modern Türkiye’nin kazandığı ve hala kazanmaya devam ettiği her savaş ve mücadelede bu kardeşlerinin desteği vardır.

Diyorlar ki, Suriyeliler ülkelerine dönsün ve düşmanlarıyla savaşsın. Bunu  Türk evlatları yapacağına kendileri yapsın. Ancak şunu bilmiyorlar ki, kendilerine sığınanlar “Siyonist” veya yabancı düşmana karşı savaştan kaçmamıştır. Sadece kendi halkıyla, kendi vatanı evlatları arasında yaşanan savaştan, şehirlerini yerle bir eden zalim yöneticiden kaçmışlardır. Kardeş kanı dökmemek için kendilerine kucak açan, yaşadıkları zülüm ve zorbalığa karşı kendilerine yardım edenlere sığınmışlardır.

Bugün Türkiye’de muhacir durumunda olan Suriyeli,  milli güvenliğini tehdit eden sınırlarındaki azılı düşmanlara karşı savaş durumuna tabi değildir. Bugün sınırlarının tamamı yok olmuş, ülkeler, ittifaklar, birbiriyle savaşan gruplar arasında darmadağın olmuştur. 

Bugün Suriyelinin kendi güvenliği, çocuklarının güvenliği, helal yolla yiyeceği lokmasını temini ve çocuklarının eğitimini sağlamadan öte bir şeyi kalmamıştır.

Suriyeli, başkalarının rahatını, rızkını ve bilgisini çalmamıştır. Suriyeli göç ettiği her ülkede az düşük ücretle çalışmaktadır. Suriyeli çocuklar, okullarda ve üniversitelerde birincilikler almaktadır.

Suriyeli, yapılan iyiliği asla unutmaz, aynı şekilde tarihi de asla unutmaz.

Ey Türkler, Suriyelilere karşı empati yapın, sizden nefret etmeleri için onları buna sürüklemeyin. İnanın bundan en fazla siz istifade edersiniz.

Sizlere söz veriyorum ki,  rejim gittiğinde, silahlar sustuğunda ve topraklarım bana geri verildiğinde ilk dönen ben olacağım.

اترك تعليق

لن يتم نشر عنوان بريدك الإلكتروني. الحقول الإلزامية مشار إليها بـ *


شروط التعليق :

عدم الإساءة للكاتب أو للأشخاص أو للمقدسات أو مهاجمة الأديان أو الذات الالهية. والابتعاد عن التحريض الطائفي والعنصري والشتائم.

هذا الموقع يستخدم Akismet للحدّ من التعليقات المزعجة والغير مرغوبة. تعرّف على كيفية معالجة بيانات تعليقك.